“Hiçbir ayna, tekrar demir olmadı. Hiçbir ekmek dönüp de yeniden buğday olmadı. Hiçbir üzüm tekrar koruk hâline dönmedi.
Piş ve olgunlaş, yani iyice yan ki, bozulmaktan kurtul!”

22 Mart 2008 Cumartesi

benim ailem eğitim programı..

halk eğitimlerde anneler,anne adayları yada benim gibi
çocuğu olmayan ama konuya meraklı kişiler için uygulanan
bir eğitim programı,benim ailem..
2. dönemden itibaren halk eğitim el sanatları kursuna başlayınca
haberim oldu bu programdan ve hemen bu yıl ki 2. programa katılımcı oldum.
benim yeni haberim oldu ama program epeydir uygulanıyomuş,
ilk unicef desteğiyle başlamış,şimdi milli eğitim bakanlığı desteğiyle
bir çok yerde uygulanıyormuş.
program 0-6 yaş çocuk eğitimi ile ilgili
yani tam kişiliğin temellerinin oturduğu yaşlar..
programda temel olarak iki konu yer alıyor,
bunlardan birincisi,çocukla iletişim kurmak,
diğeri de çocuğun bedensel ve ruhsal gelişimine katkıda bulunabilmek....
programın asıl hedef kitlesinin Çocuğu Okul Öncesi Eğitimden
Yararlanamayan ve Sosyal Desteğe İhtiyacı Olan Aileler
olması da ayrıca sevindirici bir konu.........
eğer programı sunan rehber de yeterli donanıma sahipse
(ki benim katıldığım programdaki rehberimiz işinin ehli) gerçekten
çok güzel sonuçlar çıkıyor ortaya..
vaktiniz müsaitse katılmanızı öneririm,çocuğunuz yoksa da katılmaya müsait
olmayanlarla bilgilerinizi paylaşırsınız....

programla ilgili bilgiye burdan ulaşabilirsiniz;
http://cygm.meb.gov.tr/halkegtim/benim%20ailem/birlikte_calisalim_2/birlikte_calisalim_2_dosyalar/frame.htm

21 Mart 2008 Cuma

bu sabah yağmur var........


yağ yağmur,yağ ki rahmetinle ıslansın yeryüzü,
yağ ki suya hasret topraklar suya kansın,
yağ ki gök kapıları açılsın,
seni indiren melekler hürmetine dualarımız kabul olsun........

---------------------------------------------------------
sabah pencereyi açınca yağmurla ıslanmış mis gibi toprak kokusuyla karşılaştım,
bir şehre yakışan en güzel kokuyla.....
küresel ısınma,su bitiyor gibi söylemler o kadar etkiledi ki beni
artık yağan yağmur müjde gibi,herkesle paylaşmak,
bir çocuk sevinci edasıyla yağmur yağıyor diye koşuşturmak istiyorum......
bir bardak suyu bile boşa harcamak istemiyorum,boş yere su dökülse
içim acıyor..aslında her şeyde böyle dikkatli davranmalıyız ama
insanız işte elimizden gidiverebileceğini görene kadar,
hiç bitmiyecekmiş gibi hırsla tüketiyoruz herşeyi................
yağ yağmur,yağ ki rahmetinle ıslansın yeryüzü,suya hasret

topraklar kana kana içsin seni.......

19 Mart 2008 Çarşamba

kandilimiz mübarek olsun

kandilimiz mübarek olsun.......

18 Mart 2008 Salı

çanakkale şehitlerine .........


Çanakkale Şehitlerine


Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde gösterdiği vahşetle 'bu bir Avrupalı' Dedirir

Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,

Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...

Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;

Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.

Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. '

Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,

Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...

Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...

Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy



hoşgeldim..... :))))

blogspota taşınanlar kervanına bende katıldım...
bu aralar birçok kişinin bloğunda taşınıyorum yazısını görüyordum,
acaba neden blogcunun suyumu çıktı diye düşünürken....
herkesin neden taşındığını anlayıverdim...
bende kaptım yazılarımı,taşıdım bloğumu....
ama ne de olsa ilk göz ağrım taşındım yazısını yazarken
içim sızladı...... :(
.......
elifciğim hani bıktım hep aynı şeyi görmekten
niye yeni birşeyler eklemiyorsun diyodun ya ekleyemiyordum,
yada istediğim gibi resim ve yazıları ekleyemiyordum bende kızıp
uğraşmıyordum artık,neyse taşındım artık...
yeni sayfanın hevesiyle gör şimdi sen beni.... :()

geçen ağustos ayında,istanbul'un nemli sıcağında ördüm bu şalı..
bu kış da soğuk ankara günlerinde çok işe yaradı...
üstelik örmesi de çok kolay,tamamı zincir,bitirdikten sonra istediğiniz
gibi güllerle süsleyebilirsiniz,ben iki ucuna koydum ama halam sırt
kısmına kahverengi ipten uzunca dal yapıp gülleri üstüne yerleştirdi
o da çok şık oldu.bu arada kullandığım ip nakonun süper angorası...
siz de örerseniz kolay gelsin...

selam sana...


selam sana..



güzel bir kitap,okumanızı tavsiye ederim...
kitapla ilgili ayrıntılı bilgiye; http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=120693
adresinden ulaşabilirsiniz....

doğum günüm bugün...


benim ve benim gibi 12 şubatta doğan herkesin
doğum günü kutlu olsun...... ;)
iyi ki doğdukkk......

bugün arabayla 10 dakikalık mesafeye,
yolun otobüs
güzergahına ters olmasından dolayı
1 saatte ulaşınca
arabanın kıymetini birkez daha anladım...

vosvosa da razıyım,ayağımı yerden kessin de.... :))

azıksız çıkma yola

Bir nehir geçeceksen,önce soyunmalısın
Bir dağa çıkacaksan,soluklu olmalısın
Madem ki niyetlisin,seferin kutlu ola!
Caydırmayı düşünmem ama derimki sana
Azıksız çıkma yola...
..........
Pınarın gözü ise aradığın sendedir
Üzengiye sağlam bas dizgini ele dola
Güz bahçelerinde gazel toplama,çiçek topla
Boşa vakit öldürme,yarına kefilin yok
Azıksız çıkma yola...
...........
Nereye gidersen git heybene gönül doldur
Bir kovan parçalama bir parmak acı bala
Yontuldukça yer kapla ve her zaman güzel kal
Temiz kal,fazlanı at,eksiğini tamamla
Azıksız çıkma yola....
..........
(Bahattin Karakoç-sözola dergisi,sayı-2)

kışı beklerken yazı özlemeye başlamak....


suya hasret,susuzluk korkusuyla geçti
koca bir yaz.
herkesin ortak dileğiydi bol yağmurlu,
bol karlı bir kış....
yağmura hasret geçen yazın ardından
kış geldi Elhamdullillah,olanca soğuyla,karıyla...
az önce haberlerde dinledim sivas donmuş,heryer
karla kaplanmış,arabalar yolda kalmış.
haberi sunan spiker;biran önce sıcak günlere ulaşmak
dileğiyle diyerek bitirdi konuşmasını.
yani şimdi de sıcak günler özleniyor.....

dosta giden dost sohbetleri


Cahit Zarifoğlu,sohbeti birilerinin önünde
diz çökme medeniyeti olarak tanımlıyor...

sohbet anları,gönülden gelen bir iştiyakla
diz çöküp oturduğumuz,başımızı öne eğip
söylenilen sözlerin,anlatılan kıssaların eşliğinde
içimizle kıyasıya bir hesaplaşmaya girdiğimiz
bereketli zaman dilimleridir.
sohbet teslimiyetin,kendinden,dünyevi ihtiraslarından
vazgeçişin çileli ama bir o kadar da rahmet dolu yolu.
sohbeti bütünleyen,anlamlandıran bir kelime daha var;
dostluk...dost varsa sohbet ederiz,sohbete gideriz çünkü orda
mutlaka bir dost vardır.
Allah' dost olabilmek....
dost olmanın yolu da dosdoğru olmaktan geçer....
(genç dergisi,sayı7_A.Edip Başaran'ın yazısından alıntıdır.)

yeni bir başlangıç

18.02.2007 tarihinde açmışım bu hesabı,neredeyse 1 yıl olacak,
açmışım ama hiç birşey yazmamışım.
sonra o kadar çok şey girdi ki araya hesabı açtığımı ben bile unuttum.
geçen gün blokçu olma sevdası sardı yeniden...
oturup bi hesap açmaya çalıştım,aynı kullanıcı adıyla başka bi hesap var cümlesiyle
karşılaşınca kimmiş diye merak edip baktım
veee karşıma kendi bloğum çıktı. :()
açtığım ama hiç güncellemediğim ve unuttuğum bloğum...
neyse şimdi başlamam gerekiyomuş demek ki...